#açıkuçluoyun #bağımsızoyun #openendedtoys #independentplay #eniyiçocukoyuncakları #montessorioyuncakları #waldorfoyuncakları #grimsrainbow #gökkuşağınasıloynanır #hayalgücünüarttıranoyuncaklar #montessoriaktiviteleri #okulöncesiaktiviteler #okulöncesioyuncakları
Konu oyun olunca, meşhur söz aklıma geliyor: 'Oyun çocuğun işidir(mesleğidir)'. Hakikaten de öyle. Çocuklar oynayarak sindirir, öğrenir, keşfeder. Hatta duygularını oyuna döker.
Her çocuğun karakteri, ilgi alanları, her ailenin tercihleri farklı olduğu için bu işin tek doğrusu yok elbette. Ben de o yüzden burada ahkam kesmeyeceğim. Sadece kendi tecrübelerimi kendi bakış açımla aktaracağım. Bizim faydalandıklarımızdan, bildiklerimizden bazıları size de uygun gelebilir belki.
Konu oyun olunca önemli bir kavramdan bahsedeceğim; Bağımsız oyun. Çocuğun kendi başına da oyun kurabilmesi olarak düşünebiliriz. Bunu iki açıdan da düşünürsek, hem başka bir insan şartı olmadan da oyun kurabilmesi, geliştirebilmesi, hem de illa bir oyuncak olmadan yapabilmesi. Yani oyunu kuranın, yönlendirenin bir oyuncak olmaması. Ah keşke dediğinizi duyar gibiyim:)
Elbette modern hayat, nesilden nesile artan bir şekilde bizi değiştiriyor. Dünya değişiyor. Hem erişim hızı, hem tüketim hızı artıyor. Bu yüzden annelerimizin çocukluğunda olduğu gibi, sadece gazoz kapakları, top, sokaktan toplanan kiremitlerden üretilmiş onlarca oyunla, kendilerini meşgul ve mutlu tutan o çocuklar yok. Olmasını beklemek de gerçekçi değil. Artık sosyallik az, dört duvar arasında geçirilen zaman çok daha fazla. Bu kadar iç mekanda ve bu kadar yalnız büyüyen çocukları 'oyalamak' daha zor, çünkü doğamıza aykırı bu durum.
Bu çocukları 'oyalama' zorluğuna yetişmek için üretilmiş yüzlerce oyuncak var. Düğmelerine basınca hazır bir şekilde eğlendiren, tek yönlü, çabuk tükenen, sıkılınca bir diğerine geçilen... Tabi ki bu oyuncakları zaman zaman alıyoruz ve kullanıyoruz. Hele yetişkinler olarak, bizim nesilimiz bile ekrana ve erişime neredeyse bağımlıyken, bu hazır sunulmuş bilgi ve görselliğe alışkınken, çocuklar da elbette bu çağa göre yetişiyor.
Ancak biraz orta yolu deneyebiliriz. Artık bilgiye bu kadar kolay erişilirken, çocuk gelişimi, nörolojisi bu kadar bilinirken, arada bir de olsa, açık uçlu oyunlarla, oyun araçlarıyla, hem kendimizi hem de çocuğumuzun hayal gücünü biraz esnetmeyi deneyebiliriz.
Çok erken yaşlarda, hatta doğumdan itibaren elden geldiğince denenecek bir bakış açısı bu aslında. Bağımsız oyuna teşvik. Altın kuralları şöyle: çocuk oynarken, bir şeye dalmışken, hatta zorlanırken: ona müsade etmek. Konsantrasyonu bozmamak. 'Ayy ne güzel bir kule yapmışsın' deyip dalmış oynayan bir çocuğa müdahale etmemek. Ya da daha bebekken bile, tavana bakarken, ellerini incelerken, kendi kendine konuşurken, hatta bazen söylenirken, 'hanimiş benim bal yanaklım' deyip araya girmemeye çalışmak. Çocuk oynarken, gerekirse yanından geçmeyerek pahasına bile olsa, dikkatini dağıtmamaya özen göstermek.
Bu asla ilgi göstermemek demek değil. Ya da beraber oynamamak. Artık yeni nesil çalışmalar çocuğa sınırsız ilgi ve sevginin, asla zarar değil, aksine gelişimine büyük yarar olduğunu bolca ifade ediyor. Burada demek istenen, çocuk talep ettiğinde orada olmak. Ama yalnız olmasına, alanında kendince keşfetmesine de izin vermek. İlk kez bir oyuncak araba gördüğünde, 'bak böyle yapacaksın, vın vınnn' deyip tekerleklerinin üstünde gittiğini göstermek yerine, eline alıp, farklı şekillerde denemesine, gerekirse tepe üstü sürmeye çalışmasına biraz müsade etmek...
Bunu yapmamıza en çok engel olan şeylerden biri 'hayır, dur!' dememiz gereken durumlar. Biz türkler kültür olarak bunu biraz daha fazla yapıyoruz. Varsın ağzına alsın, varsın dışarıdaysak çocuk keşfederken karşıdaki teyze onaylamaz bakışlarla 'cıkcık'lasın. Çocuğun merakını, güvenlik problemi olmadığı sürece durdurmak gerçekten gerekli mi? Hayır dediğimiz şey, gerçekten de 'hayır' mı? Evde bu durumu engellemek için, çocuk gelişimcilerin çözümü var. Çocuklar için 'Yes Space' yaratmak, yani herşeyin evet olduğu, onlara ait bir oyun alanı. Prizlerin kapatıldığı, tırmanmanın, dökmenin serbest olduğu, yaşına göre tehlikeli hiçbir şeyin bulunmadığı(mesela asılıp indirecekleri bir duvar eşyası) bir alan.
Bu konsantrasyon işi, ilk altın kural. O kadar önemli ki, çocuğun hayat boyu her uğraşında işine yarayacak bir becerinin temellerini atıyor. Kitap okumaktan, hobi edinmeye, verimli çalışmaya kadar. O yüzden, hiç değilse yaşamın ilk yıllarında, maruz kaldıkları görsel yoğunluğuna ve kişisel alanlarına, elden geldiğince dikkat etmekte fayda var. 'evet alanı' oluşturmak ise, ilk altın kuralın en büyük yardımcısı. İkinci altın kural ilkiyle çok ilişkili: Açık uçlu oyun araçları. Hayal güçlerini, keşfetme isteklerinine katkıda bulunsun diye. Elbette konsantrasyon olmadan bu tip oyuncaklarla oynamak, keşfetme motivasyonunu korumak zor. O yüzden ikisi birbiriyle çok ilişkili, ikisi de birbirini besliyor.
Açık uçlu oyun aracı, basitçe; birden çok şekilde oyun üretilebilen oyuncak demek. Şimdi bu açık uçlu oyun araçlarına biraz örnekler verelim. Bu oyuncakların benzerlerini, yada yerine geçecek alternatiflerini düşünebilirsiniz. Genel olarak sağlam, nesilden nesile aktarılan, doğadaki ayak izi daha az olan malzemelerden seçersiniz umarım.
Grim's Rainbow (Grim'in Gökkuşağı). Son zamanlarda ülkemizde gökkuşakları popüler olmaya başladı. Çünkü estetik olarak çok güzel görünüyorlar. Ama aslen yıllardır Dünya'da bilinen, oldukça popüler bir açık uçlu bu oyuncak, sadece dekor amaçlı kullanılmıyor. Hayal gücünüz ne isterse, ona dönüşüyor. Bizden birkaç örnek şöyle....
1.resim : Araba yolu
2.resim : Oğlumun tanımıyla 'çiçek garajı'
3.resim : Havuzu hortumla(ip) dolduran itfaiye aracı ve yüzmek için sıra bekleyenler
2. Çeşitli Küpler + bloklar + arabalar : Aslında onlar birer yapı malzemesi, hatta saat kulesi ya da bebek evi... Biz epeyce bir zaman Jenga oyunumuzdan kalan tahta parçaları kullandık. Her zaman yenisini almaya gerek olmayabilir. İç içe geçen şu tahta küpler ise sıralama, kapsamayı öğrenilen dönemlerde harika oluyor. Tabi resimdeki gibi bebek evine bile dönüşebiliyor.
3. Magna-tiles ve Lego: Artık magna-tilesların bir sürü türk marka tarafından alternatifi yapılmaya başlanmış. Asla pişman olmadığımız yegane oyun araçlarından biri kendisi. 1 yaş civarı aktif bir şekilde oynamaya başladık. 3 boyutlu düşünmeye faydası inanılmaz. Plastik bir oyuncak alacaksak muhteşem iki tercih. Biliyorum plastik ama, en azından bozulmaz- kırılmaz. Nesilden nesile bir sürü çocuğu büyütür, ikinci eli bulunur ve elden ele aktarılır.
4. Hayvan ve insan figürleri : Bu kadar yaptığımız eve, köprüye, çiftliğe konduracak yaşayan figürler lazım olmaz mı hiç? :) Fotoğraflarda gördüğünüz hayvan figürlerini daha gençken kendi zevkim için toplamıştım. Oğluma kaldı haliyle. İnsan figürleri arkadaşlardan 2.el olarak kaldı. Büyüttüğü 3.çocuk bizimki.
5. Müzik aletleri : Topluca ritim tutturmaya çalışmaya ne dersiniz? Komşular henüz kapıya gelmediğinden, çok kötü olmadığımızı umuyoruz. Biz iki mühendis, müziği sadece iyi bir dinleyici olarak yakalayabildik. Miniğin bizden daha çok yönlü olmasını diliyoruz tabi.
6. Kumaş parçaları ya da battaniyeler: Sırf bu alan için, Montessori oyuncakçılarında ipek renkli kumaş parçaları satılıyor. Ama biz evdeki battaniyeleri ve müslinleri şu ana kadar yeterli bulduk. Neden mi? Mesela pazarcılık oynuyorsunuz : pazarcı önlüğü oluyorlar. Çocuklar çadırlara ve kapalı alanlara bayılıyor değil mi? Çek 2 sandalyeyi karşılıklı, kapla battaniyeyle üstünü; al sana çadır. 'Kolum incindi, doktoru çağırınnnn!', sar bakalım kolunu. Kahramanlar için pelerinleri, peri kızları için uçuşan etekleri, kısaca oyun kostümlerini de oluşturuyorlar.
7. Yazı-Resim tahtası: O kadar çok kullandık, kullanıyoruz ki. İlk başlarda daha çok biz çizsek de, hafiften tecrübe kazanan ufaklık dümeni eline almaya başladı bile. Elbette elzem değil, kağıtlar da kullanılabilir. Arada biz de öyle yapıyoruz. Ama kocaman bir alan imkanı vermesi, tekrar tekrar silinip kullanılması hoşumuza gidiyor.
8. Top - toplar: Bunda açıklanacak pek bir şey yok sanırım. Doğumdan itibaren farklı boyut ve dokularda birkaç top çok işe yarıyor. En basitinden bir kocayı basket potası, iki minderden bir futbol kalesi, hatta küpleri üst üste dizip 7 kiremit oynamak...
9. Çanak-çömlek: Evet, evdekilerden bahsediyorum. Cam olmayanlardan. Bebekken oturmaya başladıktan sonra en çok oynadığımız kaşıklıklar, tencereler, türlü kaplar. Yutmamayı öğrendikten sonra içlerine kum, mercimek, makarna ilave edilip nice doldur-boşaltlar. Öğrenme kulesiyle tezgahta beraber yapılan kurabiyeler, yıkanan bulaşıklar... Çok güzel sesli(!) müzik aleti de oluyorlar :)
10. Denge tahtası, pikler üçgeni gibi çok yönlü tırmanma- denge - aktivite ekipmanları: Bunlar da şart değil. Yeterince dışarıda vakit geçirilemiyorsa, eski zamanlardaki çocuklar gibi ağaçlara tırmanıp, salıncaklar sallandıracak ortamları varsa, doğada uzun zorlu yürüyüşler yapabiliyorlarsa gerek yok. Ancak durum böyle değilse, iç mekanlardaysak ya da kış ayları için, bunlar gerçekten harika buluşlar. Çocuğun gelişimi için tırmanma, denge, atlama, sallanma, hepsi ihtiyaç.
11(+1). Kitaplar...Doğumdan beri en çok yaptığımız aktivite, oğlumuzun en çok sevdiği aktivite ve sanırım en çok para harcadığımız aktivite.
Yani kısaca, az ama öz olan eldekiyle, hayal gücünü teşvik ederek yüzlerce oyun türetmek, türettirmek mümkün. Ama erken yaştan gidişatı o yöne yönlendirmek, hızlı tüketime çok alışmamak gerekiyor. Arada oyuncak rotasyonu şart. Bazılarını kaldırıp, unutulanları çıkarmak kesinlikle iyi geliyor. Arada mümkünse mekan rotasyonu da çok işe yarıyor. Pandemiden önce ufak seyahatlerimiz oğlumuza da iyi geliyordu. Evini ve oyuncaklarını özlemiş dönüyordu. Ne demişler, tebdil-i mekanda ferahlık vardır. Tüm aile üyeleri için bu geçerli. Bazen seyahat edilen yan komşunun evi de olsa...
Peki bu çocuklar hep mi kendileri oynuyorlar; HAYIR!. Hele etrafta arkadaş yoksa, hala en büyük oyun arkadaşı biziz. Hep mi kendileri yenilikçi fikirler üretiyorlar?; HAYIR! Bazen oyun kuran biz oluyoruz. Bir dahaki sefere de, çocuk güzel bir fikirle geliyor. Hiç mi Ekran zamanı yok? : Modern hayatta bu mümkün değil. Biz çok geç tanıştırdık ve kontrollü gitmeye çalışıyoruz. İçerikleri iyi denetlemeye çalışıyoruz. Ama daha dün gece(30 Mayıs) astronotların kapsülle havalanmasını canlı izlediğimiz dünyada, teknolojiyi kullanmayı ama verimli kullanmayı öğrenmek zorundalar. Çok mu biliyoruz, çok mu mükemmel ebeveynleriz de bunları yazıyoruz; ahhh, tabi ki hayır!. Elinden geleni yapan ve sık sık yorunlanlardanız biz de...
Buraya kadar okuduysanız, kucak dolusu sevgiler. En iyi ebeveynlik, yapabildiğiniz ebeveynliktir.
Comments